24.3.12

Cascade Experiment

Because faith creates its verification
and reaching you will be no harder than believing
in a planet's caul of plasma,
or interacting with a comet
in its perihelion passage, no harder
than considering what sparking of the vacuum, cosmological
impromptu flung me here, a paraphrase, perhaps,
for some denser, more difficult being,
a subsidiary instance, easier to grasp
than the span I foreshadow, of which I am a variable,
my stance is passional towards the universe and you.

Because faith in fact can help create those facts,
the way electrons exist only when they're measured,
or shy people stand alone at parties,
attract no one, then go home and feel more shy,
I begin by supposing our attrition's no quicker
than a star's, that like electrons
vanishing on one side
of a wall and appearing on the other
without leaving any holes or being
somewhere in between, the soul's decoupling
is an oscillation so inward nothing outward
as the eye can see it.
The childhood catechisms all had heaven,
an excitation of mist.
Grown, I thought a vacancy awaited me.
Now I find myself discarding and enlarging
both these views, an infidel of amplitude.

Because truths we don't suspect have a hard time
making themselves felt, as when thirteen species
of whiptail lizards composed entirely of females
stay undiscovered due to bias
against such things existing,
we have to meet the universe halfway.
Nothing will unfold for us unless we move toward what
looks to us like nothing: faith is a cascade.
The sky's high solid is anything
but, the sun going under hasn't
budged, and if death divests the self
it's the sole event in nature
that's exactly what it seems.

Because believing a thing's true
can bring about that truth,
and you might be the shy one, lizard or electron,
known only through advances
presuming your existence, let my glance be passional
toward the universe and you.

Alice Fulton

Eşdeğeriyle Yan

Eşdeğeriyle yanyana yürürken
Cehennem sokağında birey olmak,
Ve en inceldikten sonra
İlkel sözcüklerle konuşmak seninle.

Saat beş nalburları pencerelerden
Madeni paralar gösteriyorlar,
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.

Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.


Cemal Süreya

18.3.12

Leke

Çağın en karmaşık yerinde durduk
biri bizi yazsın, kendimiz değilse
kim yazacak
sustukça köreldi
kaba günü yonttuğumuz ince bıçak

nerde onlar, her kımıldayışta
çakan tansık, ışıldatan büyü
bir gün daha görülmedi
bir gün daha geçti otları soldurarak

öğrendik de körmüş, sanki yokmuş
ne yol ne bir geçip giden
ne kaydını tutan geçip gidenin
dediler ki onları kilitle, anahtarı eski yerine bırak
oysa
utanılacak bir şeymiş, öyle diyor Camus
tek başına mutlu olmak
sesler ve öteki sesler, nerde dünyanın sesleri
leke dokuya işledi susarak susarak

Gülten Akın

13.3.12

Vaktin Çağrısı

şimdi burda kar yağıyorsa her yerde yağıyordur ve vakit
                                                                          dardır
su geçirmez çizmeleri de vardır aman vermez
                                                       yıldırımçekenleri de
ve polisleri, polisten kaçanları ve düzgün cümle yapanları
anayasaya giriş, felsefeye başlangıç ve statik okuyanları
ağaç okşayanları, ekmek dilimlemeyi ve yemeyi sevenleri
-aradabir ateş gibi yakıp geçmeden tarihin kundurası-
mevsim sonu ucuz satışları, indirimli fiyatları ve hiç
                                                                 düşlemeden
bir incir ağacının bütün bir yaz süren denizli rüyasını
doğduğu yerin yitik anısını bulduğunu sanarak
sevenler vardır
dördüncü boyuta göre bile
vakit dardır

denizlere en tutkun adamın bile çok zaman uykusu vardır
bir çırpıntı gibi gelip gider düşlerinin kumlarda yattığı
o adsız şehir, halkının boylu boyunca kumlarda yattığı
başkalarının o uğultulu şehre biraz kuzeyden baktığı
ne kadar suya girseler ıslanmayan
çımacıları, dalyan toplayanları, vapur yürütenleri
suya bakıp rüzgâr söyleyenleri, yağmuru yanılmadan bilenleri

yağmura şemsiyesiz çıkanları
bakkal çıraklarını, meyhane komilerini, deniz adamlarını
izinli yürüyüşleri, sağlıksız grevleri ve aynen lokavtları
doğduğu yerin yitik anısını bulduğunu sanarak
sevenler vardır
vakit dardır

her şeyin acısı birden gelişir ve hız verir kanına
çiçeğin susuzluktan kuruması, kedinin açlığı ve eylül ortası
bir yanlışlık, bir kırgınlık, bir izin akşamının ilk karası
sıkılgan ölümün kuluçkadaki kuşunun çatlamayan ilk
                                                                    yumurtası
işte akreple yelkovanın, örümcekle sineğin saat onikideki arası
ancak coşkunluğa vakit vardır

ey onun adsız bir ot olarak yüzyıllardır sürgün veren sabrı
durumunun dağlara bir akşam olarak vuran gölgesi
ey usta berberlerin bileyli usturası, lâğımcılar kazması
ey bileycilerin en hüzünlüsü, kıvılcımlar ustası
ey en tıraşlı mücellit kalfası
bir fakülte rozetinde gülümseyen kırmızı, uslu kırmızı
gülüşünüz bir mağaranın karanlık tarihini aşıyor artık
bir şehrin güneyi ve batısı vardır
vakit dardır

bizim tasalarımızın eskidir tarihçesi
sonunda umutlanmak, başında gül bahçesi
bir bayrama su veriyor bir gümüş ceşme
çünkü dünyada artık
vakit dardır

Turgut Uyar

10.3.12

İlkyaz

Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya

Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince şeyler

"Memelerinde biraz irin, biraz balık ve biraz gözyaşı
Bir dev oluyorsun deniz deniz deniz
sisin dere ağızlarından sokulup akşamları
Fındıklarımızı basıyor
Neyleriz kararan tomurcukları
Çocuklarımıza yalvarıyoruz: Aç durun biraz
Tecimenlere yalvarıyoruz:
Bir "Hotel" bir gizli evlenme az çiziniz
Bir banka az çiziniz bir yalvarma
Bizden size ve sizden dışardakilere

Karılarımızı yolluyoruz tırnaklarını kesmeye ve demeye
-Evet efendim-
Çocuklarımızı yolluyoruz dilenmeye
Bizler gidiyoruz yatağımız tanrıya emanet
Yazların motorlu çingeneleri

Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya

Baba evleri, ilk kez girilen ırmağa dönüş
Toprağa tutku, kendinden dolayı
Kulaklarımızı tıkıyoruz: Para para para
Kulaklarımızı açıyoruz: Kavga kavga kavga
Sorar belki biri: Kavga ama neden kavga
Komşumuza sonsuz balta, karımıza yumruklar içinde
-Bilmiyoruz neden kavga.

Sonra kasabanın cezaevinde
Silgimizi göz önüne yerleştiriyoruz
Günlerimiz iterek genişletiyoruz
Yer açıyoruz karılarımızı düşünmeye
Bizsiz geçen menevşeyi düşünmeye

Durup ince şeyleri anlatmaya
Kimselerin vakti olmasa da
Okulların kadın öğretmencikleri
Tatil günlerini çoğaltsalar da
Kutsal nemiz varsa onun adına
Gözlerimiz için bağlar dokusalar da
Birikimler ve çizgiler gitgide gitgide
Açmaya ilkyaz çiçekleri

Bir gün birileri öte geçelerden
Islık çalarlar yanıt veririz

Gülten Akın

7.3.12

Kurşun

Bitkinim, bitkinsin
Saçlar ağırır ümitlerle beraber
İnsanın evi olması
Büyülenmiş gibisin.

Satırlarda soldu yüzün
Kalabalık evlerde eğreti
Üzgünüm, üzgünsün
Mumlar eridi.

Sokaklar, eğlenceler uzakta
Farkında bile değilsin
Hasadını esirgeyen toprakta
Bitkinim, bitkinsin.

Çökmüş siperlerden kurtulan yorgun
Askerleri düşün
Yer altında saatler
Yılları ömrümüzün.

Bilmezden gelsek de
Gün sönmeye başladı
Seneler eriyor cenkte
Yaşamaya vakit kalacak mı?

Diyelim kurtardık hayatı
Ya ansızın yalnızsak
Ya külçeleşir de ayaklar
Yürüyemez olursak?

Yahut askerleri düşün
Tam çıkmışlar siperden
Bakıyorsun
Pusudaki tepelerden bir kurşun.

Behçet Necatigil

2.3.12

Meymenet Sokağı'na Vardım

Bana köfteler hazırlayın salatalar hazırlayın bir de pencere
Oturup umutla bir şeyler unutayım
Siyah şarabın tadını bilirim orman gibi
Siyah şarap siyah üzümlerden yapılır kokulu mahzenlerde
Durdum bunları söylerim alışamadım
Küçük küçük muştular üçüncü kat korkmadan aşk
En uzakta körler vardır aşkolsun derim onlara
Tutarlar güneş ışığını maviye boyarlar yahut mora
Gönendiklerini mi söylesem mutsuzluklarını mı
Kalkalım Meymenet Sokağı'na varalım vaktidir

Dört adam Meymenet Sokağı'nda durup bir eve baktılar
Durdum ben de baktım ahşap bir evdi
İstesek bakmazdık düşünün ama istedik baktık
Kararmış tahtalarda yerleşmiş mutluluklar gördük
O bildiğimiz eskimiş güneşten dipdiri ışıklar
Bir de kız gördük onaltısında sevilmeyi özler
Meymenet Sokağı eğri büğrüydü ama loştu
Görseniz loştu
Meymenet Sokağı'nın tadını hep bilirim ama gidemem
Oturur dosya düzenlerim akşama kadar
Daracık boş zamanlarımda durup sokakları düşünürüm
Deniz kıyılarına inen ufak tefek sokakları
Doksaniki dosya düzenlerim başlarım yeryüzünü
                                                      sevmeye
Alışmadığım şeyleri sevmeye çabalarım
Bir vakit var yeşille beşbuçuk arasında
Evrenin sevişmek için yorulduğu yumuşadığı
                                                   isteklendiği
Ellerim kollarım sevinir ben sevinirim sokaklarda
Durmaz yaşarım koyu koyu
Dünyada Meymenet Sokağı var başka sokaklar var
                                                    hep sokaklar

Sokakları gerinerek sevmeye başlamaklar
Ağaçlarla şaraplarla ben varım
En uzaktaki körler var aşkolsun onlara
Daha ellialtı dosya var düzenliyeceğim
Gökyüzünün kalkıp dudaklarıma bir değmesi var
Oysa kapılar var duvarlar var perdeler var

Bir bıraksalar
Sonra başka şeyleri özlemeye

Turgut Uyar